Söz uçar, yazı kalır
0
Yorumlar
Yıl milattan önce 2000, Kayseri civarları… Hummalı bir ticaret ortamı. Ve iş aktivitelerini kayda dökmek için icat edilen çivi yazılı tabletler günümüze öyle bir ‘İşte İnsan’ öyküsü aktarıyor ki...
Çok değil, bundan binlerce yıl evvel Illi-wedaku adlı bir tüccar Puzur-Assur adlı başka bir tüccara mektup yazıyor. Mektupta “Niçin beni orada meslektaş ve arkadaşlara şikayet edip duruyorsun… Unutma, ne hileciyim ne de kötü. Yalnızca paranı gönderemiyorum. Bu nedenle bunları söylüyorsun…” diyor. Ticaretin içinde olanlar için bu cümleler hiç de yabancı değil. Üstelik piyasada nakit para sıkıntısının çekildiği bugünlerde e-posta kutularına düşen bu ve buna benzer e-postaların ardı arkası kesilmiyor. Girişte bahsettiğimiz mektubun bunlardan tek farkı ise milattan önce (M.Ö) 19’uncu yüzyılda, kil bir tablet üzerine, Eski Asur dilinde yazılmış olması. Yani aslında ne insanlar farklı, ne de ticaretin yapılış biçimi… Hatta ne Kayserililerin ticaretteki mahareti, ne kadınların iş hayatındaki konumu, ne de dersten sıkılan tembel öğrencinin tavrı günümüzden farklı değil.
Nereden mi biliyoruz? Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen tabletler zamanın yazışmalarına ilişkin ipuçları verirken, çevirilerin sahibi Sümerolog Veysel Donbaz ise yaşam biçimine ilişkin bilgi veriyor… İşte çağlar öncesinde iş aktivitelerini kayda dökmek için icat edilen yazının günümüze aktardığı bir ‘İşte İnsan’ öyküleri…
Tabletler ekonomik içerikli
Çivi yazısının icadı M.Ö. 4 bin yılına kadar gidiyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi Eski Arşiv Şefi ve Sümerolog Veysel Donbaz’ın söylediğine göre, M.Ö. 3200-3000 yıllarına tarihlenen tabletlerin hepsi ekonomik içerikli. Saha ile ilgili uzmanların üzerinde birleştikleri ortak nokta, bunun uzaklarda bulunan ticaret merkezlerini kontrol etmek için kurulmuş bir Sümer kontrol sistemi olduğu.
İlk yerleşim sistemleri herkesin yaptığı işe göre aldığı tayın miktarları esasına göre kurulmuş. Her şeyin din etrafında birleştiği bir sistem. Devletin ya da Sümer sisteminde olduğu gibi şehir beyinin sahip olduğu bütün arazi, hayvanlar, tapınaklar tanrının malı sayılıyor. O şehirde bulunan kral ya da şehir beyiyse tanrının temsilcisi olarak her şeyi idare ediyor. Lonca sistemiyle işleri yapanlar karşılığında her ay belirli buğday, yiyecek ve tayın alıyor. İşte yazı tam da bu iş aktivitelerinin kayda dökülmesi ihtiyacından doğuyor. Bu arada ölenler, yeni doğanlar da her ay kayıtlara geçiriliyor.
Finans sisteminin ilk izleri
Donbaz, M.Ö. 2000’li yıllara ait Akatça ve Asurca tabletlerin aktardığı bilgilere göre o devirde Kayseri (Kültepe höyüğü) ve civarının oldukça organize olduğunu söylüyor. Hatta sistem neredeyse bugün kullanılan sistemin başlangıcı… Örneğin faiz miktarları belli, yüzde 30 ya da 33. Geçerli akçe aynı bugün de olduğu gibi altın karşılığı gümüş. Para basımı yok ama para yerine gümüş parçacıklar kullanıyorlar. İş ortaklıkları, borç alıp verme, kredi var. Donbaz bugünkü bankacılık sisteminin tamamının Asurluların geliştirmiş olduğu sisteme dayandığını belirtiyor.
Tabletlerden edinilen bilgilere göre, Asurlu tüccarların Anadolu’da temsilcileri, avukatları, habercileri bulunuyor. Hatta iş kanunları, iş mahkemeleri ve savcı yerine geçen kişiler var. Örneğin anlaşmazlıklar Kayseri’de halledilemezse Asur’dan bir yetkili geliyor ve krala da danışarak karara bağlıyor.
Anadolu’ya ticaret yapan Asurlular belirli şartları kabul etmek zorundalar. Kaçakçılık, kanunsuzluk yapmayacaklarını, insanlara zarar vermeyeceklerini, vergilerini ödeyeceklerini, sarayın kurallarına uyacaklarını taahhüt ediyorlar. Anadolu da karşılığında mallarına garanti veriyor. Örneğin ticaret kervanlarını eşkıyalardan koruma görevi Anadolu’daki prenslere ait. Buna karşılık Asurlu tüccarlar yeni getirdikleri ürünleri ilk seçme hakkını saraya veriyor ve yüzde 10 kadar da indirim yapıyor. Donbaz, tabletler arasında yapılmış böyle anlaşmalara rastladıklarını söylüyor.
Ticaret odası bile var
Ticaret Asurlular için o kadar önemli ki, bir Asur kralı Anadolu’ya, Karum Kaniş’teki yetkililere yazdığı mektupta “Ben sizin oğlunuzum, siz de benim babamsınız” diyor. Ancak bu tür yazışmalarda unvanını kullanmaktan özellikle imtina ediyor. Çünkü kendisi eşek yükleriyle Anadolu’ya mal gönderen bir kral ve yazdığı kurum Anadolu’daki ticaret odası. Evet, bir ticaret odası! Kayseri’de bulunan ‘bit-karum’ adı verilen kurum bugünkü anlamıyla tam bir ticaret odası gibi çalışıyor. Tüccarlar işlerini bu kurumla hallediyorlar, gerekirse bu kurumdan kredi alabiliyorlar. Bildiğimiz anlamda kredi… Asurca karşılığı ‘etişu’ ve taksitle borç ödeme anlamına geliyor. Borcu aynı miktarlara bölmüşler ve yıllık, mevsimlik gibi farklı vadelerle geri ödeme yapılabiliyor. Örneğin ‘Hamuştum’ denen bir ödeme süresi var ki, 7 güne denk geliyor. Bazı tabletlerde sermayedar olarak geçen itibarlı insanlar var, bugünkü anlamda para ödünç veriyorlar.
Kadınlar da ticarette
Donbaz’ın söylediğine göre, Asurlu kadınların içinde de ticarete bulaşmış olanlar var. Üstelik bu hak öyle kolay verilmiyor. Buna rağmen elde ediyorlar. Boş zamanlarında ev geçimine katkı olsun diye el dokuması kumaş dokuyan kadınların bir kısmı bu kumaşların ticaretine de giriyor. Donbaz, “Tabi bunlar namlı tüccarların hanımları ya da kızları. Kardeşlerinin ve babalarının unvanı ve yardımıyla kumaş ve kalay ticareti yapıyor. Bunların diğer tüccarlar gibi yollarda gidip geldiklerini sanmıyorum. Yaptıkları işleri babalarına, amcalarına, kardeşlerine veriyorlar, onlar da kardan pay veriyor” şeklinde konuşuyor ve ekliyor: “Nitekim bugün de öyle değil mi? Modern hayata bir bakın. Öne çıkmış hanımlarımızın birçoğu namlı ailelerin kızları.”
Ticarette haksızlığa uğradıkları durumlar, ihtilaflar da olmuş tabi. Erkekler gibi güçleri, silahları olmadığı için mallarına el konup paralarının iç edildiği durumlar. Donbaz’ın aktardığına göre böyle bir duruma düşmüş bir kadın mektubunda şu ifadelere yer veriyor: “Ben bugün saçı kesik bir köle olsam, hiç olmazsa önüme günde üç öğün yemek konurdu. Bugün durumum bundan daha beter. Hem borçlarla boğuşup hem de karnımı doyurmak zorundayım.”
"Yazının verdiği bilgi katidir"
Tüm bunları zamanımıza kadar dayanabilen tabletler aracılığıyla bilebiliyoruz. Yıllarını bu tabletleri çevirmeye adamış olan Veysal Donbaz, “Yazı kesindir ve içindeki bilgiler katidir. Ben çeviremezsem başkası gelir çevirir” diyor. Çivi yazısının başlangıçtaki haline göre yüzde 99 çözülebilir hale geldiğini belirten Donbaz, “Rençberler, vergi memurları, rahip, berber, işçiler, saray görevlileri, belediye reisi, vali, polis şefi var. Bütün buların Akatça karşılıklarını bilebiliyoruz. Tüm bu düzen elinde kaç tane adam, ne kadar mal olduğunu bilmeyi gerektiriyor” diyor. İşte bu bilgileri bizlere kadar aktaran yazı da tam da bu ihtiyaçtan doğuyor. Dolayısıyla bugün esamesi pek okunmayan katiplik mesleğinin o yıllarda çok önemli bir meslek olduğunu da söylemeden geçmeyelim.
TARİHE GEÇMİŞ İLK RÜŞVET BELGESİ
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin çocuk bölümünde öğrencilerle ilgili tabletler sergileniyor. Zamanın öğrencilerinin de çivi yazısını bugünkü gibi çizgi çizerek, heceleyerek öğrendiklerini görebiliyorsunuz. Ancak orada sergilenen öyle bir tablet var ki, çocuğun her zaman çocuk, öğrencinin de her zaman öğrenci olduğunu ispatlar nitelikte. Derste sıkılan öğrenci başlıyor kil tabletinin üzerine anlamsız şekiller çizip karalamaya. Kim yapmadı ki?
Prof. Samuel Noah Kramer’ın “History begins at Sumer – Tarih Sümer’le başlar” adlı kitabında, okul günleri başlıklı bölümde yer verdiği başka bir tabletin içeriği de oldukça ilginç. M.Ö. 4 bin yıllarına ait bir Sümer tabletinde bir baba haylazlık yapan oğluna şöyle sesleniyor: “Yaptığını beğenmiyorum. Adam ol. Hocanın önünde derslerini aç, tabletini yaz. Seni zor işlere göndermedim, çift sürdürmedim, arazi işi yaptırmadım, hadi adam ol artık.” Bu sözlerin çocuğun bir kulağından girip ötekinden çıktığını daha sonraki gelişmelerden anlıyoruz. Aile öğretmeni yemeğe çağırıyor, karnını yerinden kalkamayacak kadar doyuruyor, bir takım elbise hediye ediyor. Öğretmen ertesi gün çocuğu “katiplik mesleğine verdiği emek ve kısa zamanda gösterdiği gelişme” karşılığında talebelerin başı, yani sınıf başkanı yapıyor. Donbaz’ın söylediğine göre, bu tablet aynı zamanda tarihe geçmiş ilk rüşvet belgesi. Donbaz tüm bunları kutsal öğretmenlik mesleğini tenzih ederek söylüyor.
KAYSERİLİLERİN TİCARETTE BAŞI ÇEKMESİ BOŞUNA DEĞİL
Kuzey Irak’ta, Dicle nehri kıyısında, bugünkü Musul civarındaki Asur şehri ve çevresinde yaşayan Asurlular, özellikle M.Ö. 2000 sonrası Doğu-Batı arası global ticaretten faydalanarak gelişiyor ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürüyor. İlkçağda, Ortadoğu’nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olan Asur, M.Ö. 2’nci binyılın başından itibaren özellikle Anadolu’da ticari koloniler kurarak Anadolu'ya yazıyı taşıyor. Tüm bu ticari tabletlerin Kayseri ve civarından çıkması boşuna değil. Çünkü Kayseri o dönem Asur-Anadolu ticaretinin merkezinde yer alıyor. Mallar ilk Kayseri’ye geliyor ve oradan tüm Anadolu’ya yayılıyor. Yani Kayserililer bir anlamda toptancılık yapıyor.
Tabletlerin ticaretlerindeki önemini anlayan Kayseri Belediyesi M.S. 2007 yılının ekim ayında Kiçikapı Meydanı’na kocaman bir Asur Ticaret Tableti diktiriyor. Tasarımı Atölye İ’ye ait olan tablet heykelinin üzerindeki çivi yazılarıysa Veysel Donbaz’a ait. Donbaz’ın belirttiğine göre, tabletin içeriğini bir tüccarın diğer bir tüccara yazdığı mektup oluşturuyor. Tüccar mektubunda, “Aman parayı sakın tüccara kaptırma, güvenli bir sermayedara ver” diyor.
MÜZEDE SERGİLENEN DİĞER İLGİNÇ YAZI ÖRNEKLERİ
- Kısa ve öz iş mektupları: M.Ö. 2012-2400 yıllarına (Yeni Sümer dönemi) ait, pişmiş toprak, Sümer dilinde yazılmış.
- Kadastro metinleri: M.Ö. 18’inci yüzyıl, pişmiş toprak, Eski Babil dönemine ait ve Akat dilinde yazılmış.
- Meslek adlarını içeren yedigen şeklinde bir okul tableti: Sümerce, Eski Babil dönemi, yaklaşık M.Ö. 18’inci yüzyıl, pişmiş toprak.
- Çarpım tablosu: M.Ö. 18’inci yüzyıl, pişmiş toprak, Eski Babil dönemi.
- Hammurabi Yasası
- Atasözleri kitabı
- Ev satın alma ile ilgili yasal bir belge: Sümerce, eski Babil dönemi, M.Ö. 1507, pişmiş toprak.
- En eski aşk şiiri
TABLETLER
Müzenin Troya katında sergilenen Orta Tunç Çağı’na (M.Ö. 1900-1500) ait tabletlerden örnekler.
AMATUM KALAYI ÜZERİNE KURULAN BİR ORTAKLIK
Satır: 9-18
Siz dördünüz ortaklık kurdunuz. Aranızda kimse sermaye koymadı. Amatum temini için ana sermaye olarak 20 mine (10 kg), masraflarınız için de yarım mine gümüş size tüccarı temsilen Innoya tarafından verildi. Bu anapara tüccarı temsilen Assur-Imitti’nin oğlu Puzur-Assur’a verildi. Aranızda kimse birbirinden habersiz hiçbir şey yapmayacak.
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
BAKIR VE GÜMÜŞLE İLGİLİ BORÇ SENEDİ
Satır: 1-21
1 mine 2.5 şekel gümüşü Idi-Assur, Puzur-Istar’a borçludur. Nipas festivaline kadar borcunu ödeyecek. Ödemezse 1 mine karşılığında 15 şekel faiz işleyecek. Puzur-Istar ayrıca Idi-Assur’a beylik akçesi olarak 30 mine bakır verdi. Kölesi bu nedenle rehin tutuluyor. Nipas festivalinde bakırı geri verecek, vermediği takdirde 1 mineye karşılık 15 şekel faiz işleyecek. 2 şahit.
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
HARMAN ZAMANI ÖDENMEK ÜZERE VERİLEN BORÇ
Satır: 1-13
Yarım mine gümüşü Adab-rabi Maru üzerinde alacaklıdır. Harman vakti ödeyecek. Eğer ödemezse ayda yarım mineye (240 gr) karşılık 6 şekel (48 gr) faiz ilave edecek. 4 şahit.
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
BİR ALACAKLA İLGİLİ TABLET
Asur-nada’ya söyle, Kukkulanum şöyle söylüyor: “Tüccar evine ait 30 mine bakır ve 1 mine 10 şekeli Assur-bel-awatim ve ben paylaştık. Normak-Assur ayının birinden itibaren oğul ve kızlarının yaşamları için harcanmıştı. Lütfen gümüş ve faizini gönder, tüccarı tatmin edelim. Bana ilk yola çıkan birisiyle para gönder ki çocukların açlık çekmesinler. Ne kadar gümüş göndermen mümkünse gönder.
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
KARUM-KANİŞ’İN MAHKEME KARARI
Satır: 8-19
Karum’un kararına göre yönetim kurulu senin mührünle mühürlü kumaşları tespit etti. Onları biz sermayedara teslim edebildik. Bugün bizi yolda karşıla. Öbür gün bize yemin edeceksin ve kumaşları alacaksın. Puzur-Istar şöyle cevap verdi: “İki güne kadar masraflarım için para bulayım ve size yemin edeyim.” Iddin-Abum ve Enna-Asur şöyle söylediler: “Yemin etmezsen yola (Anadolu’ya) gideceksin.”
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
BİR ŞİKAYET MEKTUBU
Satır: 1-20
Illi-wedaku’dan Puzur-Assur’a. Niçin beni orada meslektaş ve arkadaşlara şikayet edip duruyorsun. Diyorsun ki: “Illi-wedaku parayı gönderdiyse hesap için dikileceğim. Göndermediyse Karum’a ayak basmayacağım. Malı adresime gönderin. Unutma, ne hileciyim ne de kötü. Yalnızca paranı gönderemiyorum. Bu nedenle bunları söylüyorsun. Ne kendimi adam yerine, ne de beni evladın yerine koyuyorsun. Gel yüz yüze görüşelim diyorsun.
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
BİR EVLİLİK KONTRATI
La-qepum Enisnu’nun kızı Hatala’yı karılığa aldı. Memlekette (Anadolu’da) ikinci bir kadın (köle) alamayacak. Şehirde (Asur’da) bir fahişe alacak. Eğer iki yıla kadar ona çocuklar doğurmazsa o kadın bir cariye satın alacak. Bir erkek çocuk elde eder etmez canının istediği yere onun ücreti karşılığında satacak. Eğer La-qepum onu boşarsa 5 mine gümüş ödeyecek. Eğer Hatala onu boşarsa o da 5 mine gümüş ödeyecek. 4 şahit huzurunda.
Kil, Karum-Kaniş (Kültepe), İÖ 19. yy, Eski Asur dili
Yorum Gönder