Avrupa`da birinci, dünyada üçüncüyüz
soL Türkiye AKP iktidarıyla birlikte, bir birincilik ve bir de üçüncülüğü garantiliyor 5 yıldır. İş kazaları sonucu ölümlerde Türkiye rakiplerine uzak ara fark atarken, Türkiye yatırımcı için cennet, işçi için cehennem olurken 22. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftasını kutluyoruz, yine Tuzla`dan gelen ölüm haberleriyle.
Artık "iş" sağlığı
Her ne kadar bu haftanın ismi değişse de, 22.`si demişler. Eskiden "işçi sağlığı ve iş güvenliği" denirken, artık "iş sağlığı" deniyor, bu değişiklik bu konuya bakış açısının da değişimini yansıtıyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye`de de yasa, tüzük ve yönetmelikler artık işçi merkezli değil, iş ve üretim merkezli hale geliyor, esneklik bu alana da yansıyor.
Köylü zihniyeti buyurdu: Köyden gelenler yüksekte duramıyor
Öte yandan son yaşanan haberler karşısında, toplantılar, sempozyumlar düzenleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`na bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSGÜM) Genel Müdürlüğü`nün başındaki kişi, tersanelerdeki işçi ölümlerinden işçileri sorumlu tutuyor. İşte bu koşullarda böyle bir haftanın anlam ve önemini idrak ediyoruz. Köylerinden yeni gelip sanayide çalışmaya başlayan işçiler yüksekte, dar alanda durmasını bilmiyor, tansiyonları düşüyor bu kurumun müdürüne göre. Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı da işverenlere "gerekirse müeyyide uygularız" derken, bir taraftan da yeni istihdam paketi adı altında bu alanın da altı boşaltılıyor, gerek iş güvenliği uzmanı, gerekse de işyeri hekimi konusunda patronları rahatlatacak adımlar atılıyor. İş Kanunu`nda yapılması düşünülen değişikliklerle, 50`den fazla işçi çalıştıran (ki toplam istihdamdaki oranı son derece düşük) her işyerinin iş güvenliği uzmanı veya işyeri hekimi bulundurması zorunluluğu da esnetiliyor. Bunun yerine ortak sağlık ve güvenlik kurumları kurularak, birden fazla işyerinin buralardan faydalanması tasarlanıyor.
Özel şirketler için fırsat haftası
Özel şirketler ise bu haftayı çok iyi değerlendiriyor. İş güvenliği alanında Avrupa Birliği kapsamında yapılan değişikliklerle, eğitim veren, kişisel koruyucu malzeme satan firmalar büyük bir piyasa oluşturuyor. Sorunun eğitim eksikliği ve kişisel koruyular olduğu gözümün içine sokuluyor sürekli. İş güvenliğinin toplu koruma önlemleri ve üretim süreçlerindeki düzenlemelerle ancak sağlanabileceği bir gerçek. Ancak işçileri yerlerine yenisi konulacak bir mal olarak gören sermaye sınıfı açısından, böylesi değişiklikler kâr oranlarını azaltacak etkilerde bulunuyor. İş güvenliğinde ancak, örgütlü işçilerin olduğu, işin yapısının da gerektirdiği büyük işyerlerinde ve kamu sektöründe belli bir düzeye ulaşılabiliyor. Esnek çalışma ortamları, alt yüklenici ve taşeron ilişkileri, enformel sektörün artık kapitalizmin destekleyici değil, sürükleyici gücü haline gelmesi ve örgütsüz işçi sınıfını gerektirmesi ölümler bir yana büyük iş kazası katliamlarını da beraberinde getiriyor.
Büyük savaş her yıl 1,2 milyon işçinin canını alıyor
Evet, tüm bunlar gerçekleşirken, bir yanda da gerçekler var, şu bir gerçek ki sömürü ilişkileri başladığından beri dünyada büyük bir savaş sürüyor. Bu savaşta sayısız erkek ve kadın işçi yaşamını kaybetti ve kaybetmeye devam ediyor. Günümüzde de bu savaşta her yıl resmi rakamlara göre 1.2 milyon işçi yaşamını yitiriyor. Bu savaş sınıf savaşı ve savaşta ölenler hep cephenin bir tarafından oluyor. Sınıf savaşında iş kazaları ve meslek hastalıkları işçi sınıfı cephesinden sürekli yaşamları söndürüyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) rakamlarına göre dünyada; her yıl 270 milyon iş kazasının gerçekleştiği, her yıl yaklaşık 2 milyon 200 bin insanın iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor Her gün yaklaşık 6 bin kişinin iş kazası veya meslek hastalıkları nedeniyle öldüğü belirtilirken, yılda 350 bin kişi iş kazası, 1 milyon 700 bin kişi ise meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitiriyor.
Gelecek kuşaklar kurşun, asbest ve nice kimyasal soluyan işçilerin ölümlerini görecek, bugünden vücutlarına aldıkları zehiri, gelecekte çocuklarına da aktaracak işçiler. İşçi sınıfı günümüzde yalnızca çalışanlardan değil, işsizler ve sakatlar ordusundan da oluşuyor, tabii ki yaşam şansı bulabiliyorlarsa. Tüm bu tabloda en büyük acıyı Türkiye işçi sınıfı ve özellikle tersane ve inşaat işçileri çekiyor. Pek çok konuda ilk sıralarda yer alamayan ülkemiz, özellikle AKP`nin büyük gayretleri sonucu iş kazalarında Avrupa birinciliği ve dünya üçüncülüğü tahtına oturuyor.
Türkiye`deki durum
Sermaye için güvenli liman olduğu söylenen ve sürekli yabancı yatırımcıların davet edildiği ülkemiz, daha ucuz ve kayıt dışı işçi cenneti yolunda hızla ilerliyor. AKP hükümeti bu konuda büyük adımlar atıyor ve atmaya devam edecek. AKP`nin attığı bu adımlar ile sermayenin göz bebeği bir ülke olmak demek, ülkemizde daha fazla işçinin ölümü, sakatlanması ve meslek hastalıkları sonucu hastalanması anlamına geliyor. İlişki bu kadar net. Çünkü iş kazasına karşı alınacak önlemler patronlar için yük teşkil ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı`na ayrılan payın çok ama çok küçük bir kısmı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı için ayrılıyor. İşyerlerini teftiş etmesi gereken müfettişlerin sayısı son derece az. 2003 yılı SSK İstatistik Yıllığı`na göre Türkiye`de 777,177 kayıtlı işyeri bulunmakta olup, 294 müfettiş bulunmaktadır. Bugün ise kayıtlı işyeri sayısı 933 bin ve müfettiş sayısında gözle görülür bir artış hala yok. Bu müfettişlerin yılda 300 gün çalıştığı ve her gün bir işyeri denetlediği düşünüldüğünde bile ancak işyerlerinin yüzde 10`unun denetlenebileceği görülecektir.
AKP`nin de katkısıyla Türkiye sıralamada tepede
Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre 2005 yılında Türkiye`de 73 bin 923 iş kazası, 519 meslek hastalığı vakası meydana gelirken, bunların 1096`sı ölümle sonuçlanmıştı. Bu rakamların yanı sıra SSK istatistiklerine yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kayıplar da ayrıca dikkate alınmalı. 2005 yılında toplam iş kazalarında yaklaşık 10 bin civarında bir azalma olduğu söylenmiş ve bununla övünülmüştü. Ancak 2004 yılında 843 kişi ölürken, 2005 yılında bu sayı birden 1096`ya çıkmıştı. SSK istatistiklerine göre; 2006 yılında gerçekleşen 79 bin 27 iş kazasında bin 601 çalışan insanımız yaşamını yitirmiş, 2 bin 267 kişi sürekli iş göremez (sakat) duruma düşmüş, 574 kişi meslek hastalığına yakalanmıştır.
Artan çalışma saatleri, iş kazalarına açık davetiye çıkarır, hem ölüme ve yaralanmaya yol açan iş kazaları katlanarak artar hem de, bedenin haddinden fazla yıpranması uzun vadede kalıcı meslek hastalıklarına yol açar. Yapılan araştırmalar iş kazalarının özellikle yemek saatleri öncesi ve mesai öncesinde yoğunlaştığını gösteriyor. Gece ölümleri de o kadar artmış ki, Türkiye`de insanların büyük bir kısmının geceleri veya gecelere kadar çalışması artık yadırganır hale gelmiş durumda. 2006 ve 2007 yılındaki artış dikkat çekici. 2008 ise, Türkiye işçi sınıfı için gerçekten bir cehennem olacak gibi görünüyor. Tablodan da görüleceği gibi, Yurtsever Cephe İşçi Birliği`nce yapılan tahminler, bu yıl resmi rakamların 2 binin üzerinde olacağını gösteriyor.
Tablo. 2003-2008 Arası İş kazaları
Yıllar
Toplam İş Kazası
Müfettişlerce İncelenen İş Kazası Sayısı
Sakatlanma
Ölümler
2003
76.668
3553
1421
811
2004
83,830
3691
1693
843
2005
73,923
4688
1639
1096
2006
79,027
4887
2267
1601
2007
85 binin üzerinde
5994
2500`ün üzerinde olduğu tahmin ediliyor
Bakanlığın incelediği 923, gerçek rakamın 1700`ün üzerinde olduğu tahmin ediliyor
2008 (İlk 4 Ay)
Yurtsever Cephe İşçi Birliği tarafından, basın ve yayın organlarına yansıyan haberlerden yapılan tarama çalışmaları sonucunda Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında 182 iş kazasında 117 işçi ölürken, 358 işçi yaşamını yitirmiş durumda. Bu veriler resmi makamlara intikal eden olayların yarısından azını, gerçek olayların ise çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. YC İşçi Birliği, 2008 içinde resmi olarak 2000`in üzerinde işçinin yaşamını yitireceğini, gerçek rakamın ise bunun en az iki katı olacağını tahmin ediyor.
En fazla kaza metal, en fazla ölüm inşaat sektöründe
En fazla kaza yaşanan sektör 10 bin 283 iş kazası ile toplam iş kazalarının yüzde 14`ünü oluşturan ‘metalden eşya imalatı`. İkinci sırada 6 bin 483 iş kazası ile toplam kazaların yüzde 9`unu oluşturan inşaat sektörü, üçüncü sırada 6 bin 11 iş kazası ile toplam kazaların yüzde 8,5`ini oluşturan kömür madenciliği geliyor. En fazla ölüm yaşanan sektörler arasında 290 kişi (yüzde 25) ile inşaat sektörü birinci sırada, 163 kişi (yüzde 10) ile nakliyat ikinci sırada. Ancak ilginç olan ‘bilinmeyen` kategorisinin yüzde 32 ile asıl birinci olması. Öte yandan inşaat sektörü için sayıların düzenli olarak düşmesi istatistiklerdeki oynamanın ahlaksızlık boyutlarına vardığını gösteriyor. İş kazaları konusunda bilirkişilik yapan emekli iş müfettişleri ve çeşitli üniversitelerden akademisyenler yalnızca kendilerine ulaşan dosyalar sayılsa bile bu sayıya ulaşılabileceğini, gerçek rakamın çok yüksek olduğunu, özellikle de 2004`ten beri büyüyen, bu yıl kısmen küçülme eğilimleri gösterse de devam eden yatırımlarla lokomotif sektör özelliğini koruyan inşaat sektörünün çok can aldığını belirtiyorlar.
Her gün en az 4 işçi ölüyor
Raporda, her 6 dakikada bir iş kazası meydana geldiği her 5 saatte 1 çalışanın (her gün en az 4 çalışan) hayatını kaybettiği, her 4 saatte 1 çalışanın sürekli iş göremez şekilde sakat kaldığı kaydedildi.
Türkiye yaklaşık her 6 dakikada bir iş kazasının meydana geldiği ve her 5 saatte bir çalışanın (her gün en az 4 çalışan) hayatını kaybettiği bir ülke. Her 4 saatte bir çalışanın "sürekli iş göremez" şekilde sakat kaldığı resmen açıklanıyor. Resmi raporlar utanmadan şunu da söylüyor: SSK`lı olmayan kayıt dışı çalışanların uğradıkları ve SSK`ya bildirilmeyen iş kazaları da göz önüne alındığında bu oranların SSK istatistiklerinin birkaç kat üstünde olacaktır. Aşağıda iş güvenliği konusunda Türkiye`yi Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü yapan2006`ya ilişkin tablo açıkça görülüyor. 2007 ve 2008 için durumun çok daha vahim olduğu kesin.
- İş müfettişleri, 2006 yılında iş sağlığı ve güvenliği konusunda çocukların da aralarında bulunduğu toplam 1 milyon 158 bin 372 kişinin çalıştığı iş yerlerinde 26 bin 617 teftiş gerçekleştirdi.
- Bir milyona yakın işyerinde yalnızca 26 bin teftiş.
- Bu teftişlerin 4 bin 983`ü iş kazası nedeniyle yapılan inceleme teftişleriydi.
- Teftişlerde 4 bin 887 iş kazası tespit edildi. Bu kazalarda, 71`i 18 ve altındaki yaşlarda toplam 5 bin 28 işçi etkilendi.
- İş kazalarının yaklaşık 5`te 1`i İstanbul`da yaşandı. Bu şehirdeki iş kazası sayısı 1128`i buldu. İstanbul`u 581 kazayla Ankara, 432 kazayla İzmir izledi.
- İstanbul, aynı zamanda 129 can kaybıyla iş kazaları sonucu en çok ölümün gerçekleştiği il oldu.
- En tehlikeli sektör inşaat, yaklaşık her 5 iş kazasının ve bu kazalar sonucu gerçekleşen her 3 ölümün biri inşaat sektöründe yaşandı.
- Müfettişlerin tespitlerine göre, geçen yıl inşaatlarda 342 kişi yaşamını yitirdi.
- 2000 yılından bu yana ise yalnızca Tuzla havzasında 100`ü aşkın işçi öldü, tersane patronları kâr etsin diye...
Patronlar kural tanımıyor
İş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan teftişlerde, kurma izni ve işletme belgesi alması gereken 12 bin 665 iş yerinden yalnız 3 bin 98`inin işletme belgesi, 459`unun kurma izni olduğu belirlendi. En çok ölüm olayının yaşandığı inşaatlarda kurma izni ve işletme belgesi alması gereken 532 iş yerinden sadece 28`inin işletme belgesi, 6`sının da kurma izni olduğu tespit edildi.
Teftişlerde iş yeri hekimi çalıştırması gereken 4 bin 11 iş yerinden 1003`ünde bu şartın gereğinin yapılmadığı belirlendi.
Ayrıca İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu kurulması gereken 3 bin 931 iş yerinden 1057`sinde bu kurala uyulmadığı tespit edildi.
İş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan teftişler sonunda söz konusu ihlaller nedeniyle talep edilen idari para cezası tutarı 7 milyon 879 bin 395 YTL 93 YKr`yi buldu.
Müfettişler, 29 iş yeri hakkında da kapatma ve faaliyet durdurma talebinde bulundu.
Sendikalaşmaya, greve ve her türden işçi direnişine karşı her türlü yöntemi deneyen patronlar açısından iş kazası sonucu ölen veya sakatlanan işçiler üzerinden hesaplanan resmi iş günü kaybı önemli değildir, çünkü ölen işçinin yerine kolayca yenisini koyabilir. Ama grev ve direniş sonucu üretimin durması onlar için katlanılmazdır. Basit bir örnek 2002 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen işgünü sayısı ise 1 milyon 831 bin 252`dir. Aynı yıl grevlerde kaybolan işgünü sayısı ise 43.885 gündür. İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeni ile grevlerin yaklaşık elli katı daha fazla iş günü kaybedilmiştir. Grevci işçinin yerine kimseyi koyamayan patron, ölen veya sakatlanan işçinin yerini kolayca doldurabilir.
Devletin denetleme mekanizması bilinçli olarak zayıf bırakılmıştır, patronlar rahatça kendilerine hizmet eden devlet kurumları bile karışmadan at koştursunlar diye. Yukarıdaki sayılarda denetlenen işyerleri verilmekte, peki ya gidilmeyen denetlenmeyen işyerlerinde, taşeron işçiler hangi koşullarda çalışıyor denetlenebildi mi diye sormak gerekiyor.
Not: Yukarıdaki derleme Yurtsever Cephe İşçi Birliği`nin çalışmalarından yapılmıştır.
Yorum Gönder